31 Temmuz 2016 Pazar

Namaza başladıktan sonra..

     Namaz pek çoğumuz için yaşlanınca kılarız, işlerimizden vakit bulamıyoruz diyerek ertelenen, insanlara ağır gelen bir ibadet, günün 5 vakti çok değerli zamanımızdan harcamaktan sakınarak, bu vakti dedikodu, tv izlemek, telefonla oynamak veya fazladan uyumakla değerlendiriyoruz. İnsanlara kızmak değil amacım, ben de tam olarak böyleydim, küçük bir kaza sonrası dizimi incittim. Bükmekte zorlanıyordum, yürürken topallıyordum yolda yürürken insanlar acıyarak bakıyordu. Herşey böyle başladı.
    Diz eklemlerindeki sakatlıkların ciddi olabileceği ve ömür boyu sorun çıkarabileceğini okudum, doktora gidersem ameliyat ol diyecek diye korkmaya başladım, çünkü dizimi hiç bir yöne hareket ettiremiyordum ağrı olmadan. Ben bize can ve sağlık veren Allah'a güvendim, Allah'ın yarattığı sistem bir kez düşünce bozulacak ve bir daha düzelmeyecekti öyle mi? Kendi yaratmadığım bu beden için ahkam kesmeyi bıraktım. Nasıl ki yaralar iyileşiyor, zor zamanlar geçiyorsa bu ağrılar da dinecek ben tekrar yürüyecektim. Peki nasıl Allah'a arz edecektim durumu? Hiç namaz kılmayan ben, namaz rekatlarını, okunacak surelerin bir kısmını, rükuyu secdeyi, namazı anlatan internet sitelerinden öğrendim ve kılmaya başladım. Diz ağrılarım olduğu için 5 vakit kılamıyordum, ama bükmekte zorlandığım dizim namazda o kadar acımıyordu, şaşkındım. Aynı hareketi başka zamanlarda yapmam mümkün değildi. Allah'tan yardım istediğimde herşey sanki daha kolaydı ve  acı çektiğim için kalbim daha samimiydi. Sonra çok şükür ara sıra ağrılarım olsa da düzeldim, özellikle her cuma namaz kılmak isteyip kılıyordum, ama diğer günler kılmak aklıma pek gelmiyordu. Hamileliğim de böyle geçti bir farkla Kuran meali okumaya başladım, doğumdan sonra ise namazı bıraktım bebeğimle ilgilenmek çok zor geliyordu, devamlı oturmak veya uyumak istiyordum bebekle ilgilenmediğim vakitlerde. 2. ayında alerji kaynaklı egzama ve ishal sorunu çok yıprattı, dua ediyordum sürekli Allah'ım bir çare diye, çok şükür. Yumurtalı hazır yiyecekleri ve şekeri kestikten sonra, birde probiyotik gıdalarla (yoğurt,elma sirkesi) bağırsaklarıma iyi gelen yiyecekler tükettiğimde bu sorun da çözüldü Allah'ın yardımıyla. Aidin Salih hocaya ve onun yazılarına ulaşmıştım internetten, bir de kortizonsuz bir egzama kremi bulmuştum ''coresatin'' hala pişiklerde kullanırım. 
    Namaza gerçek anlamda başlamam ailem ve eşim arasında kalıp ne yapacağımı bilmediğim zamanlarda oldu, yuvamı tercih ettim ama ailemi de arayıp soruyorum, bütün bu sıkıntılı zamanlarda Allah'a sığınan ben birşey farkettim, Allah bu sıkıntılarımızı çözdüğünde biz Allah'ın dininden ona dua etmekten hemen yüz çeviriyoruz. Şükretmek için dua etmeliydim, namaza devam etmeliydim, ben ikiyüzlü bir insan olmamalıydım, çıkarı için yüzümüze gülen insanlardan nasıl nefret ediyorsak, Allah'ın huzurunda bu korkunç duruma düşmekten çok korktum. Oruçlarımı tutmalıydım ki Aidin Salih hoca da orucun çok büyük bir şifa olduğunu kitaplarında yazmıştı.Allah kullarına bir rahmet olarak indirmişti Kitab'ı ve ibadetleri, O'nun emrine uygun yaşayarak faydalarını görmek mümkün. Kaza oruçları tutmaya başladım, haftanın 2 gününü oruçlu geçiriyorum. Bilmeden de olsa açlıkla ve Allah'ın mucize nimetleriyle şifa bulduktan sonra bu nimetleri terkedip sonra da ben neden hastalandım demek olmazdı. Oruç nimetini terketmeyecek, aksine tutamadıklarımı da tutacaktım acele etmeden. Namaza, Allah'a şükür ve duaya devam edecektim, sadece başım sıkıştığında yakaran, zevk ve sefa içindeyse herşeyi unutan bir insan olmak istemiyordum. Sabah namazına özellikle korkarak uyanıyordum, bu vakit Kuran'da şahitli olduğu belirtilmiş bir vakitti. Her vaktin önemi olmakla beraber, sabah namazına kalktığımda gün boyunca namaz kılmaya daha istekli olduğumu gördüm. Bazı vakitleri atlayarak kılmaya devam ettim bu arada sağlığımda olan değişiklikleri insanlara muhakkak anlatmalıyım dedim. İnsanlar bunun için namaz kılmamalı, içinden geldiği için Allah'a yakarmak, ona şükretmek, derdini dileğini anlatmak için; önünde saygıyla eğilmek için kılmalı. Bize can veren, yuva veren, evlat veren, rızk veren hep O değil mi? Neden başkalarına vaktimizi çokça ayırırken namazı bırakalım ki? Biz namaza  ve Allah'a sımsıkı sarılalım ki Allah'tan birşey istemeye de yüzümüz olsun. O'nun emirlerinden yüz çevirip ondan yardım istemek.. Allah çok büyük ki gene de dualarımızı geri çevirmiyor. Öyleyse haydi arkadaşlar Allah'a koşun çünkü O'ndan merhametlisini bulamayacaksınız, O'ndan başka dost da bulamayacaksınız.


     Anlatmak istediklerime gelince; ben depresyona girmeye meyilli bir insandım, insanların kırıcılığı, bencilliği, hırsı beni çok yıpratmıştı, kendi ailem bile yüz çevirdi ve yalnız kaldım, namazla yalnız olmadığımı anladım. Benim içten dualarıma ibadetime Allah gönlüme ferahlık vererek, içime huzur vererek cevap veriyordu. Hiç ummadığım şeyler oluyordu, diz ağrılarım tamamen bitmişti, oruçla beraber nefsimi kontrol edemeyen ben iradeli ve daha kararlı bir insan olmuştum. Düzensiz ve işlerini asla zamanında yapamayan ben namazla düzenli ve gününü verimli kullanan bir insan olmuştum, pek çok komşu edinmiştim yeni taşındığımız sitede. Eski arkadaşlarımla tekrar buluşuyorduk, yalnız değildim artık. Oğluma bakmak eziyet olmaktan çıkmış çoğu zaman sinirlendiğim olaylara olur öyle şeyler demeye başladım. Eşime karşı da aileme ve beni üzen her olaya her insana daha anlayışla bakmaya başladım, içimi ferahlatan herşeyi dayanılır kılan namaz ve Kuran'dı. Ülkenin içindeki zor duruma üzülürken bile Allah büyüktür, herşeyin bir sebebi vardır, Allah inananlara zulmetmez dedim. Fakat insan kendine ve başkalarına zulmediyordu, bizim görevimiz de buna karşı durmaktı. Bu dünyada barışı huzuru eşitliği sağlamak, gerçek hayatın ahirette olduğuna iman ederek bu dünya malına tamah etmemek, bizden daha zor durumda olan herkese yardım eli uzatmaktı. Görevlerimi, hayatta durmam gereken noktayı öğrenmiştim, ruh ve beden sağlığım uzun süredir böyle değildi. Bunları anlattım çünkü içinizdeki bunalımın, stresin, üzüntünün kaynağı Kuran'dan, Allah'ın bize gösterdiği yoldan uzak bir hayat yaşamanız olabilir. Başınıza gelen sıkıntılar da tam olarak dönmeniz gereken yönü göstermektedir. Ne olur modern hayatın içinde, başkaları ne düşünür diyerek dininizi öğrenmekten ve yaşamaktan vazgeçmeyin, hurafelere değil Kuran'a yönelin. Bizim için kurtuluş yolu apaçık orada anlatılıyor, anlamak ve bilmek isteyenler için. Bir söz okudum, bir Kitap hayatınızı değiştirir diye, o Kitap benim için Kuran'dır. Kuran geri dönmek istemeyeceğiniz güzel bir yola sokar sizi. Gerçek ben kimim bunu sorgularken bulursunuz kendinizi? Gerçeklik dediğimiz nedir, ne kadar görecelidir, kendimizi bulmak için özümüze dönmek için biz bu gerçeklikle karşılaşmalıyız. 
      Hayatımdaki pek çok mucizeyi Kuran'la namazla ve oruçla tanışınca yaşadım, ölüleri dirilten Allah ölü kalpleri de diriltir. Herşeyin bir manası olur gözünüzde, karıncanın dahi; yaşamak boş ve anlamsız değildir artık. Kendinize hedefler koyar, kısacık ve ne zaman biteceği bilinmeyen ömrümüzü hayırlı işlerle doldurmaya çalışırız. Öyle ya geri dönüş yok, topladığımız mallar bizi bırakacak da yaptığımız iyi işler dünyadan giderken bizimle olacak. Ben zaten iyiyim namaza ibadete gerek yok diyebilirsiniz ben de öyle derdim, fakat şimdi anladığım, namaz ve oruç insanın bizzat kendi sıhhatini, gücünü koruması için, başına geleceklere dayanabilmesi için, Allah'a daha yakın olabilmesi, sabrı öğrenebilmesi için şart; yoksa en ufak imtihanda imanımız da iyiliğe olan inancımız da kaybolabilir. Allah bizleri doğru yola iletsin, hayırlı günler dilerim.

28 Temmuz 2016 Perşembe

Hiçbir canlı şiddeti haketmez

     Dünyada huzur içinde yaşamak varken, bizler kavgadan, kibirden, sürekli yarışmaktan, şiddetten, bağırıp çağırmaktan vazgeçemedik. Neden? Sebebi nefsimizi kontrol edemeyen insanlar olmamız. Birisi bize acı çektirdiğinde, ona bundan daha büyük bir ceza vermek için çırpınıyoruz veya onu cezalandıramıyorsak bu öfkeyi kendimizden daha zayıflara yöneltiyoruz. Bu öfkenin bir şekilde dışa vurulması kaçınılmaz fakat en çok masumları ve güç yetiremeyenleri etkiliyorsa orda bir duralım derim. Annesinden babasından şiddet gören çocukların durumundan başlayalım. Kendi çocukluğumu anlatayım kısaca: Babamın psikolojik sorunları vardı, tedavi olmayı hiç denemedi, bizim için pencereden bakmanın bile yasak olduğu zamanlar, evde sürekli havada uçuşan hakaretler normal bir durumdu. Büyük çocuk olunca bütün olan bitenin sorumluluğu üstüme yıkılır, dayağımı yer, köşede ağlardım. Evden çıkmamız da yasak olduğundan, penceredeki sineklerin kanatlarını koparıp onların çaresiz çırpınmasını izlerdim. Bunlardan dolayı hala kendime kızıyorum, acıyı hissetmediklerini umuyorum, bunun dışında oyuncak bebeklerimin parmaklarını keser, gözlerini yerinden çıkarır, saçlarını da sobada yakardım. Bunları neden anlattım? İnsanların şiddete karşı bir çözüm üretmesi, sevgi dilinin gücünü öğrenmesi gerekir. Öğrenmezsek ne mi olur? Anne babasını, eşini, çocuğunu gözünü kırpmadan öldüren insanlar yetiştiririz, sonra da oturup halimize ağlarız.
     Bu toplumun bireyleri olarak bizim görevimiz ölen insanların, mahvolmuş hayatların, şiddet gören çocuk ve hayvanların arkasından ağlamak değil, bütün bunların kaynağını sevgisizliği ve saygısızlığı kendimizce en aza indirmek. Ben ne yapabilirim ki demeden önce okuyun. Şiddet sadece fiziksel şiddetten ibaret değildir, bir insanı aşağılamak, onun gururunu kırmak şiddetlerin en kötüsü olabilir. Çünkü ağır sonuçlar doğurur; o kişi egosunu başkası üzerinde tatmin edecektir ya da kişiliğinin parçalanmasına depresyonlara sebep olacaktır. Her türlü birilerinin hayatında basit gibi gördüğünüz bir söz yüzünden derin yaralar açacaksınız. Zincirleme olarak gittiğinde muhtemelen daha zayıf bir kişinin, bir çocuğun, güçsüz bir sokak hayvanının inlemesi çok da önemsemeyerek etrafınızdaki herkesi aşağılamanızın bir sonucu olabilir. Bunlar arasında bağ kurmak vicdanlı bir insan için çok zor olamaz. O sebepledir ki ağzımızdan çıkan her cümleden sorumluyuz. Ne dediğimiz sadece karşımızdaki insanı değil onun çevresindekileri de etkiler, bir insana iyilik yaptığımızda sadece o insana değil bütün insanlığa ve en önemlisi kendimize iyilik yapmış oluruz. Bu olaylar zincirinin tekrar bizi bulması uzun sürebilir ama bu dünyada veya ahirette yaptıklarımızın bedelini ödeyeceğimizi bilen herkes için bu önemli bir meseledir. Bizden daha alttakileri aşağılamak, onları horgörmek, fiziksel veya psikolojik şiddet uygulamak ve bunun doğuracağı sonuçları önemsememek büyük bir yanlıştır.

      İnsanın kendisine denk yaratılmamış bir canlıdan öç almaya çalışması, hayvanlara işkence etmesi aklının yerinde olmadığına bir delildir. Aklını insanlar tarafından uygulanan şiddet sonucu kaybetmiş olması da muhtemeldir. Sevgi dilini, yaratılanı Yaradan'dan ötürü sevmeyi, paylaşmayı, farklılıklarımızla alay etmeyi değil birbirimizi hangi konuda tamamlayabileceğimizi öğrenmek zorundayız. Yoksa masumlara yapılan işkence ve şiddet dolu olayları yaşamaya devam edeceğiz. Sevgiyi sadece bizim ailemiz ve çevremiz haketmez; hizmetimizde çalışanlar, sokak çocukları, sokak hayvanları da sevgiyi hakeder. Bir böcek dahi yaşamayı hakeder; ilahi güce, Allah'a, O'nun yaratmasına olan saygımız varsa bize zarar vermeyen hiç bir canlıyı öldürmez, şiddete meyletmeyiz. Hiçbir canlının başıboş olmadığını idrak eder, bize yapılanları da yaptıklarımızı gören ve duyan olduğunu biliriz. İnsanı şerefli bir varlık olarak yaratan Allah'a şükürler olsun. Yıkıcı değil yapıcı ve olumlu enerjilerle çalışmaya, üretmeye, etrafımıza ışık yaymaya devam edelim. Yaptıklarımızın karşılığını alacağımızdan şüphemiz olmasın. Çok şükür Allah'a sığınan insan en derin yaralarını kapatır, onu incitenleri dahi affedecek olgunluğa erişir, şiddete şiddete karşılık vermek haksa da affetmek Kuran'da övülen bir davranıştır. Nefsimize yenilmediğimiz, vicdanımızı yitirmediğimiz hayırlı günler dilerim.
   

26 Temmuz 2016 Salı

Çocuk tacizi vakaları

     İsmini duyunca haykırmak istediğimiz, konusu açılınca insanın içine bir hançer saplayan fakat yine de güzelim çocuklarımızı korumak için konuşmak, bir çözüme bağlamak zorunda olduğumuz tacizlerden bahsetmeye çalışacağım. Yapılan en büyük zulmü ben çocuklara yapılan zulüm olarak görmekteyim, çünkü henüz dünyayı anlamamış, yaşayacağı pek çok güzel şey olan bir çocuğun, henüz günahı dahi olmayan yavruların vebaline giriyorlar. O çocukları fiziksel ve psikolojik olarak mahvediyorlar ve o çocuklar toplum içinde kalmaya, bu yaraları sarmaya tek başına güç yetiremiyor. Bizlere düşen sessiz kalmak değil her platformda çocukları istismar edenlerin, en ağır şekilde cezalandırılmasını istemek olmalı. 
      Kuran hükmüne göre bir suç ona benzer bir yolla cezalandırılmalıdır, fakat onların yaptığı iğrençliği bir ceza olarak bile kabullenemiyorum, içim almıyor. Ama o çocukların ahı ne olacak yerde mi kalacak? Başka çocuklara da aynısı yapılsın diye hafif cezalar mı verilecek? Gerektiğinde canından dahi olabileceğini bilmeli tacizciler, hele ki öldürülen çocuklarımız da var. Bunlar için kısas cezasını uygulamak, toplum vicdanını rahatlatmak ve bütün çocukların güvenliğini sağlamak zorundayız. İdam cezası en çok, çocuk istismarcılarını, çocuk katillerini hedef almalı. Bir toplumun geleceğini, masumiyetini bu şekilde pis zihniyetlerin karartmasına izin verilmemelidir. Bizler zalimin zulmüne dur demediğimiz sürece biz de ortak olmaktayız bu zülme, o yüzden dur diyelim, cezaları artırılsın, idam cezası özellikle böyle masum yavrulara zulmedilmesi ve öldürülmesi halinde uygulansın. Kuran hükümlerine ve Allah'ın ayetlerine gereken saygıyı gösterelim. Göstermediğimiz de toplumun içinde bulunduğu vaziyeti görüyorsunuz. İnsanlar eşinin dostunun, yavrusunun başına birşey gelecek diye paranoyak olmak zorunda değil. Bu zalimlerin cezasını hakkıyla verebilmek ve bu zulmü yok etmek için Allah'tan yardım isteyip savaşmalıyız. Çevremizde yaşandığından şüpheleniyorsak araştırmalı ve emin olduğumuzda korkmadan şikayet edebilmeli, o çocuğun hayatını mahvedenlerin karşısında durmalıyız. Allah ''Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.'' buyuruyor Hud suresi, 113. ayette. Öyleyse zalimlerle mücadele etmemek onların zulmünü hoş görmek bir Müslüman'a yakışmaz. 
      Çok hassas konular olduğunun farkındayım, fakat göz yummaktansa karşısında durmak zorundayız, zulme uğrayanlara da maddi manevi bütün destekler verilmeli, o çocukların sağlıklı bir şekilde hayata devam etmesi sağlanmalıdır. Devletimizin bu konuda elinden geleni yaptığını ümit ediyorum, sivil oluşumlarda gerektiğinde destek verebilir bu yavrularımıza diye düşünüyorum. Zulme uğramış kimse hele de bir çocuksa yardımı hakeder,  o kendini savunamaz durumdadır, biz her mecrada onun haklarını, ona zulmedenlerin cezasını konuşmalıyız. Savaştan kaçmış zulme uğramış çocukların da sizin çocuklarınızdan bir farkı olmadığını görün Allah aşkına. Onların başına neler geldiğini bilemezsiniz, bilmeden yorum yapmayın zanna girmeyin, yaralı olan kalplere bir hançer de siz saplamayın. Kamplara geri dönsünler diyen insanlarla karşılaştım, sokaklarda yatan mülteciler için. Sonra kampta çocuklara taciz haberi okudum, görmedim duymadım ama o şüphe bile beni kahretmeye yetti, yüreğim burkuldu, mahvoldum, kim bilir savaşın ortasında neler yaşadılar ve neler gördüler? Lütfen bilmediğiniz nasıl muamele edildiğini görmediğiniz mülteciler hakkında yorum yapmayın, siz de zalime ortak olursunuz mazlumu da karşınıza alırsınız. Allah'ın azabından sakının. Bir Mümin zulmedenin karşısında zulme uğrayanın da yanında olmak zorundadır, inancımız bize bunu öğütlüyorsa dini sadece şekilcilikten ibaret görmeyelim. Vicdanımız ve aklımızla düşünüp hareket edelim. Allah'ım sen masumları, yavrularımızı koru, Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun. İnsanların adaletinden kaçtığını sananlar, Allah'ın adaletinden ve ateş azabından kaçamazlar.

21 Temmuz 2016 Perşembe

Allah'a giden yolda engel olmayın

     Bizler Müslüman bir ülkede doğduk, çoğumuz Kuran'ı anlayarak okumadık belki de en önemli sorunların kaynağında bu yatıyor, çünkü okumadığımız için kandırılmaya bize öğretilen şeyleri din olarak kabul etmeye açıktık. Sorgulamak günahtı, büyükler en doğrusunu bilirdi. Tek akıllı ve tek doğru olan biz miydik? Allah'a giden yol bir kişi için hayatı kendini olayları kavramaya görünenin ötesindeki gerçekleri aramaya başladığında başlar, peki bu yolda engelsiz yürümek mümkün müdür?
     Ateistlerin inanmaması beni üzüyor, dinimize küfretmedikleri sürece tek dileği birgün Allah'ın onlara hidayet vermesi. Fakat dine esas zararı veren dine hurafeleri karıştıran, Allah böyle emrediyor diyerek insanları İslam'dan soğutup uzaklaştıranlardır. Az önce Suriye'de teröristlerce başı kesilen bir çocuğun videousunu izledim, eğer çeviri yanlış değilse beni vurun diyordu. Kafasının kesilmesini istemiyordu belli ki korkuyordu. İçim sıkıldı, bunaldım hepimizin terör karşısında boğazı düğümleniyor, kim böyle zulüm görmek ister ki? Terörü yok etmek için mücadele etmeliyiz, ayrıca terörün Allah adıyla yapılmasını reddetmek zorundayız. Allah'ın dinine iftirada bulunanlar bilmelidir ki Allah intikamını alır, zalimin zulmüne seyirci kaldığını sanmayın, onun hesabı pek çabuktur. Bizim imtihanımız bu olaylar olurken Allah'ın yolundan saptırmaya çalışanları açıkça bilmek ve bildirmek. Allah zalimler haricinde kimseyle savaşın diye emretmez insanoğluna, para makam mevki ve güç için Allah'ın adını kullanmayın. İslamiyetin şiddetle yayılmasını emreden bir ayet de bulamazsınız, peygamberlerimiz (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) dahi güzel öğüt vermek, insanları uyarmak, iyi davrananları müjdelemek için gönderilmiştir. İnsanları zorla şiddetle inandırmak için gönderilen bir peygamber yoktur. Hatta işkenceye, zulme hakarete maruz kalan, yurtlarından çıkarılanlar Allah'a iman edenlerdir. Hiç aklınız alıyor mu cihat adı altında teröristlik yapanları? Cihat Allah yolunda malıyla ve canıyla savaşmaktır. Yetimi yoksulu doyurmak, hakkı adaleti sağlamak için doğruyu korkmadan söylemektir. Nefsin emrettiklerine karşı gelmek, herkes karşı gelse de Allah'ın peygamberlerine, indirdiği kitaplara iman edip Kuran'a uygun yaşamaktır. 

      Bizler zulüm ve kısas haricinde adam öldürün diyen bir Kitap okumadık. Zulüm ölümden de beterdir ve kısas adaleti sağlamak içindir. Ben Müslüman'ım diyenler hükmedecekseniz Kuran'la hükmedin yoksa esas dini olmayan Allah'ın yoluna engel koyan sizler olursunuz. Bu oluşumların destekçileri de aynı şekilde İslam'a hizmet değil düşmanlık etmektedirler. Şeytana hizmet ederler, çünkü Allah yolundan saptırma vazifesi görürler. Allah'ın laneti zalimlerin üzerindedir. Batıla dalmış olanlar, bu kitaptandır bu Allah'ın emridir diye yalan söyleyenler de aynı şekilde Allah'la insanlar arasında bir engel görevi görmekten başka ne işe yararlar. Ben inananlardanım diyorsanız Kuran'ı okuyun, anlayın, başkasının din diye gösterdiği yollara sapıp kaybolmayın, Allah kendisine teslim olan kimseyi hidayete erdirecektir. Bundan sonra cahillere ve onların boş sözlerine itibar etmeyin, cahil dediğimiz kimse eğitim almamış hiçbir şey bilmeyen kişi değildir. Cahil kendi nefsini rehber edinmiş gerçeği göremeyecek kadar kör ve sağır olmuş kişidir kanımca. Bilmediklerimizi Kuran'dan öğrenelim, hurafelerden yüz çevirelim, kurtuluş budur. Allah hepimizi doğru bir yola iletsin, hayırlı günler.

15 Temmuz 2016 Cuma

Yüzeyden öze doğru

     Sadece kendi çevrem mi, toplum mu yoksa artık bütün dünya mı şekilci karar veremiyorum, özünü kaybetmiş milyonlarca insan birşeye benzemek, mış gibi yapmak tasasını taşırken, kendini bulmaktan çok uzak. Gerçekliğini kaybetmenin sonu da şuraya varıyor: ismini sayamayacağım yüzlerce psikolojik rahatsızlık ve ruhun çırpınışlarını yok etmek üzere alınan ilaçlar. Tabi psikoloijk rahatsızlıkların çok zaman kaybetmeden insanın beden sağlığını da etkilediğine şüphem yok. Bu kadar hasta insanla birarada yaşarken toplumda sağlıklı bireyler kalması mümkün mü? Evet mümkün, ama şekilcilikten ve yüzeysellikten kurtulup, evreni algılamaya çalışarak ve Yaradan'a ulaşma arzusunu içimizde taşıyarak. 
      Şekilcilik konusunda en vahim tablo insanın inançlarında yüzeysel olması, inanıyormuş gibi yapması ve başkalarının da böyle yapmasını beklemesi, kendi yarattığı putların esiri olması. İçinde bulunduğumuz toplumda sıkça Müslümanlık kavramını anlayamamış Müslümanlarla karşılaşıyoruz. Allah'tan korkmak yerine, patronundan, babasından, eşinden korkan insanlar olmuşuz bunların hepsini de Allah'ın yarattığını unutarak. İnsanlar ölünce isyan ediyoruz, sanki canı veren bizmişiz gibi. Yaşadığımız olaylarda suçlu arıyoruz veya kahraman herşeyden haberdar olan Allah bizim bunu yaşamamıza izin veriyor, bunun farkına varamıyoruz. Biz dünyevi sebeplere ve olaylara bağlanmışken, ötesini nasıl görecek ki gönül gözümüz. Allah'a olan inancımızı kalbimizde hissetmiyorsak bize namaz da ağır gelir, oruç da; dua etmek de ve samimiyetini kaybeder ibadetlerimiz bunu anlamalıyız. 
      Toplum baskısıyla din öğrenilmez, Allah'ın gönderdiği kitabı okumadan, yaşadığımız olayların perde arkasında Allah'ın varlığını idrak etmeden, peygamberlerin, inananların neler yaşadığını öğrenmeden sağlıklı bir hayat görüşüne sahip olamayız. Bu dünyayı, makamı, mevkiyi, parayı, diplomayı ilahlaştırıp bunları kazanıp sonrasında da kaybetmemek için çabalar sonra da bunun için mi kendimi heba ettim deyip kendimizi kınarız. Bizden önce yaşayanların da çoğunun bu sebeplerle hüsrana uğradığına Kuran okuyarak şahit olabiliriz. Kuran'da öğüt verildiği üzere dünya üzerinde gezip dolaşarak, insanların hikayelerini, sonlarını görmek de bize sağlam bir delil oluşturur. Öğüt almak istersek kaynağımız Kuran olmalı, insanın özüne dönüşü, inancında şekilcilikten öze geçmesi de böyle mümkündür. Çünkü Allah kullarının kalbini en iyi bilendir, O'ndan başka bir dost aramaya gerek yoktur. Kimseye baskıyla başını ört, namaz kıl, oruç tut demeyin, Allah'ın mucizelerle dolu kitabını okuyun, okutun. İnsana kendini, Allah'ı, bu dünyaya neden geldiğini daha iyi anlatabilecek bir kitap yoktur. 
      Hani çocukken en sevdiğimiz kitap diye anket doldururduk ya, şimdi o anketi yapsalar Kuran derim. Ayrıca bana okumayı yazmayı sabırla öğreten anneme, öğretmenime, ilk okuduğum masal kitaplarımın yazarlarına, bana ilk Kuran'ı hediye eden kayınvalideme çok içten teşekkür etmek istiyorum. Hepsi bütün adımlarım bütün çalışmalarım bütün mucizelerim ve bütün kırgınlıklarım birgün Kuran'la tanışmak içindi. Çok güzel bir söz okudum, bir kitap insanın hayatını değiştirebilir! Evet hayatındaki negatif olayların bile seni bir yerlere götürebileceğini anlarsın yeter ki Oku, Allah'ın emriyle.
       İnancında samimi olan insan için bir hayat görüşü vardır artık, Allah'ın yarattıklarına, kendisine ve çevresine saygı göstermek, karşısına çıkan insanlara selamın, sözün en güzelini söylemek, yoksul yetim ve darda kalmışlara yardım etmek, Allah'a olan kulluk görevini şükrünü, ibadetlerini doğru biçimde yapmaya çalışmak; ikiyüzlü olarak değil samimiyetle Allah'a yönelmek, dünya hayatında kendine, ailesine, çevresine faydası dokunacak işler yapmak, Allah'ın dinini yaymak için mücadele etmek. Müslümanın daha pek çok güzel vasfını layıkıyla taşımaya çalışmak. Böyle bir hayat yaşayan insan maddi sıkıntılar, sevdiklerinin kaybı, hayattaki başarısızlıklarla üzülse de, bunların hepsinin gelip geçici olduğunu idrak etmiş, Allah'ın rızasını kazanmak için kendisine verilen zamanı isyan ve nankörlükle değil şükür ve sabırla geçirmeye niyet etmiştir. Böylece kendisi için de en hayırlı yolu seçtiğinin bilincindedir. 

Yaşam ve Ölüm

Doğumu mucizevi bir olay kabul ediyoruz fakat ölüm neden hep kötü şeyler hatırlatır bizlere? Başka bir boyuta geçeceğimize inanan herkes iç...