11 Mart 2017 Cumartesi

Sınırlarımızı bilerek yaşamak


Tek başımıza düşünmek ve hareket etmek mümkün mü? Bir toplum içinde yaşadığımız sürece başkalarının tutum ve davranışlarını gözlemliyor, örnek alıyor veya onları eleştiriyor hatta yargılıyoruz. Bilgi çağında yaşadığımızı düşünürsek, herkes her konuda bilgi sahibi ve bu bilgiler yeni şeyler anlayıp keşfetmekten çok başkalarının hayatlarını eleştirmek üzerine kullanılıyor. Peki bir sınırı olmalı mı bu eleştirmenin? Biz gerçekten de düşünme konuşma gibi yetilerimizi başkalarını eleştirmek için mi kullanmalıyız? Veya yapıcı yorumlara ve eleştiriye hiç gerek yok mu? Bu sorulara cevaplar arayalım bu yazıda.

Denge insan hayatının en önemli konularından biri ve bu denge yaşamın her alanında hedefimiz olmalı. Yani hepimiz yemek yiyoruz ama birtakım yiyecekleri fazlaca tüketip diğerlerine burun kıvırınca rahatsızlıklar yaşıyoruz. Aynı şekilde spor yapıyoruz ama bunu da abarttığımızda vücudumuza zarar verebiliyoruz, hiç yapmadığımızda da keza aynı şekilde. Yani hayatın her alanında dengeyi bulmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu davranış ve tutumlarımız için de geçerli. Hayatımızı başkalarını düzeltmek, onları eleştirmek, onlardaki kusurlarını aramak üzerine kurgularsak, dengeyi bozmuş oluyoruz. Biz neresinde kalıyoruz bu hayatın ve biz özeleştiri yapabiliyor muyuz? Veya bizi de aynı şekilde eleştirmeleri ve yargılamaları hoşumuza gider mi? Tüm bu sorular insana sınırlarını çizmesi için bir yol gösterir belki. Bizim hayatımızda karışılmasını istemediğimiz noktalara başkalarının da hassas olabileceğini düşünmek çok zor değil. Aynı şekilde başkalarının hayatını öğrenmek, irdelemek için harcadığımız fazla enerjiyi ve zamanı kendimizi tanımak, keşfetmek için kullanmak daha yerinde olur.

Peki hiç kimsenin hayatına karışmayalım, bize de karışmasınlar, böyle birşey mümkün mü? Aslında çevremizdeki insanların öğütleri, yorumları değerlidir. Çünkü her insan tecrübe ettiklerini bildiklerini aktarmak ister. Büyüklerimiz, öğretmenlerimiz çok güzel öğütler verdiler bize, kitap okurken aslında yazarın öğütlerini dinlemiyor muyuz kendi sesimizden? Fakat burada niyet ve üslup çok önemli. İnsanların hayatına onlara iyilik yaptığımızı düşünerek zarar verdiğimiz de olur, sadece niyet demedim bu yüzden. İyi niyetli dahi olsak kırmadan ve karşımızdakinin de özgür, düşünebilen bir insan olduğunu bilerek konuşmalıyız. Bu ailemiz arkadaşlarımız veya komşumuz olsun farketmez, herkes farklı imtihanlarla sınanıyor, farklı fıtrata sahip, dolayısıyla biz ancak öğüt verebiliriz. İnsanın hayatındaki tekamülü sağlaması kendi azmine ve çabasına bağlı. Kuran peygamberlere ve müminlere öğüt vermelerini söyler. İnsanları zorlamalarını, dışlamalarını değil. Her insan kendi sınavına tabiidir çünkü, zarar görmesinden korkarak yanlış yapmasından korkarak karışıyoruz başkalarına ama bilmiyoruz belki de öğrenmesi için o yanlışı yapması gerek.

O yüzden üzmeyelim kendimizi, başkalarının hayatlarına onlara yardım edebilecek müdahaleyi yaptıysak gerisi onlara kalmıştır. Evladımız dahi olsa onu adam edecek olan biz değiliz, biz kendi doğru ve değerlerimizi ona en güzel biçimde sunmakla yükümlüyüz. İnandığımız değerleri Kuran'ı, evreni anladığımız kadarıyla aktarırız. Karşıdaki heybesine neyi doldurmak isterse doldurur ve yola öyle devam eder. Aynı şekilde bize yapılan eleştiriler de bizi üzmemeli, haklı eleştirilerde kendimizi düzeltmeyi, haksız olduğunu düşündüklerimizi ise zamana bırakmayı öğrenmeliyiz. Zamanla doğruyu görmek mümkün olacaktır. Ama bunun için önyargısız bakabilmek, kendimizi merkez dışardakileri düşman görmemek gerekir. Dengeli huzurlu bir yaşam dileğiyle..


Yaşam ve Ölüm

Doğumu mucizevi bir olay kabul ediyoruz fakat ölüm neden hep kötü şeyler hatırlatır bizlere? Başka bir boyuta geçeceğimize inanan herkes iç...