23 Eylül 2016 Cuma

Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca?

   Bugün ''Neden mutsuzuz?'' veya ''Nerden bulur bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri?'' sorularına cevap aramak için yazmaya karar verdim. Mutluluğun ve mutsuzluğun genellikle dış etkenlerden bağımsız insanın genel olarak hayatı algılayış biçimiyle alakalı olduğuna inanırım. Ayrıca hepimiz yaradılışımız, yaşımız ve hayat tecrübemiz gereği mutluluğu farklı boyutlarda ve farklı alanlarda yaşıyoruz. Seçimlerimiz elbette etkili hayattaki mutluluk katsayımızla ve biz bu seçimlerin bizim için en iyi karar olduğuna -başımıza kötü şeyler gelse bile- inandığımızda; mutluluğu, daha doğrusu huzuru yakalıyoruz. Peki biz daha mutlu olmak için nasıl tepki vereceğiz hayatın akışına ve nasıl doğru seçimler yapacağız?
     Öncelikle hayatın, canlıların, insanların biz olmasak da hayatlarına devam edebileceklerini kabul edelim, biz sadece evrenin küçük bir parçasıyız ve bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz. Ölümü mutsuzluk ve en büyük acı olarak algılamak da bizim kısa hayatlarımızda aşamadığımız problemlerden. Ölüm ötesi yaşama; ahirete inanan insan burada ferahlıyor. Yok olmayacağımızı, yapılan iyi işlerin ziyan olmayacağını bilen insan; yok olup gideceğini düşünen insan kadar hayata karamsar bakmak zorunda değildir. Çünkü burada şartları kötü olsa ve hayatta herşey istediği gibi gitmese dahi onu daha güzel bir hayatın beklediğini ümit etmekte ve bu yönde çalışmaktadır. Bu dünyanın bizim için bir sonu olduğuna inanmak ayrıca dertlerimizin, bizi mutsuz eden şeylerin de bir sonu olduğunu hatırlamaktır. Hatta bu sıkıntıların eğer Allah'ın doğru yolundan çıkmamak adına çekildiyse, birer mükafata dönüşeceğini bilmektir. Kısaca bu dünyadan gelip geçeceğimize ve ahirete iman etmiş bir kişi için dertlere katlanmak daha kolay olacaktır, Allah'ın izniyle.
    İkinci olarak; sahip olduğumuz pek çok şey varken bizim olmayanla uğraşmaktan vazgeçmek zorundayız. Bu vazgeçiş nefsi tarafından yönetilen ve sürekli daha fazlasına ihtiyacı olduğuna inandırılan insan için gerçek huzura giden yolun başlangıcıdır. Çünkü genellikle arzu ve isteklerimiz bizleri kör gözlerle yanlış yollara, pişmanlıklara sürüklemektedir. Bunlardan kurtulmanın yolu elimizdekinin, bize verilenin kıymetini bilmek, başkasının hakkına tecavüz etmekten sakınmaktır. Rızkı veren Allah'tır; dilediğine rızkı artırır, dilediğine daraltır. Bunu sorgulayıp kendimizi mutsuz etmektense elimizden gelenin en iyisini yapmaya gayret edelim. Allah'ın hakettiğimiz şekilde değil de merhametiyle muamele etmesini dileyelim. Çünkü güç ve kudret sahibi biz değiliz, kendimizi yaratan ve ilim öğreten de biz değiliz. Bu sebeple sahip olduğumuz beden, sağlık, kabiliyetler hepsi birer şükretme sebebidir. Hepimiz hayatta bazı eksikliklerle imtihan olacağız, sahip olduklarımıza şükretmek huzurlu ve mutlu bir hayatın anahtarıdır. İbadetler bizim ne kadar acziyet içinde olduğumuzu anlamamıza ve şükrümüzü artırmamıza birer vesiledir. Oruç ibadeti nefsimizle mücadelenin yanında, su ve yemek olmadan geçen birkaç saatin bile insanı ne kadar zorladığını gösterir bize ki; suyu gökten indiren, yiyecekleri yerden çıkaran biz değiliz. Namaz aynı şekilde günün belirli vakitlerinde Allah'ı anmak, başımıza ne gelirse gelsin sabretmek ve O'ndan yardım dilemek için bir nimettir. Tabi pek çoğumuz bu ibadetler için şükretmemiz gerektiğini düşünmemiş olabilir. İbadetleri görev değil de nimet olarak görmek gerektiğini düşünüyorum, çünkü ibadetler bize kendi hayatımızı düzenlemek, başımıza gelen olaylara sabretmek, kötülüklerden uzaklaşmak konusunda yardım eder. Biz ibadetimizle en başta kendimize yardım etmeye başlarız, tabi sonrasında çevresine de faydalı insanlar olup iyi işler yapabiliriz. Kendisine daha sonra da topluma faydalı olan insanın mutlu olma olasılığı, karşılaştığı olaylarla nasıl başa çıkacağını bilmeyen çıkmazda kalan ve sürekli başkalarından yardım bekleyen insandan daha fazla olacaktır.

     Kötü olaylar yaşamak, bazen yalnız kalmak, bazen anlaşılamamak, bazen hastalıklar ölümler mutsuzluk sebebidir evet ama hepsi geçicidir. Şöyle düşünelim; yaz ayları bitti sonbahara girdik, şimdi o mis gibi kokan çiçekler solacak, yapraklar dökülecek ama hangi ağaç yaprakları döküldü deyip hayata küser? Hepsi bir sonraki baharı bekler, sert kışın ardından gelecek güneşi bekler. Bizim de ümitsizliğe değil ümide ihtiyacımız var her zorlukta yıkılmaya değil, imtihanlarımızı sabırla aşıp olgunlaşarak, güzel günler göreceğimize olan inançla yaşamaya ihtiyacımız var. Selamlar, hayırlı cumalar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaşam ve Ölüm

Doğumu mucizevi bir olay kabul ediyoruz fakat ölüm neden hep kötü şeyler hatırlatır bizlere? Başka bir boyuta geçeceğimize inanan herkes iç...