28 Eylül 2016 Çarşamba

Yoksulluğu görmezden gelmek

    Bizler, yiyeceği, giyeceği, arabası, yakacağı, başını sokacak evi olanlar, yoksulların ne kadar farkındayız ve ne kadar çaba gösteriyoruz başkalarının da iyi hayat şartlarında yaşayabilmesi için? Yoksa aç gözlülükle her zaman daha fazlasını hakettiğimizi düşünen bizler başkalarının sefalet içinde yaşamasını normal mi karşılıyoruz? Evet sahip olduklarınız için bedeller ödemiş, çalışmış olabilirsiniz diğer insanların da çabalaması gerektiğine inanıyor olabilirsiniz. Ama eğitim hakkından mahrum milyonlarca insan var yani isteselerde sizin geldiğiniz mevkilere gelemeyecek insanlar.. Hatta sağlık hizmetlerinden, temiz su ve yiyeceklerden uzak insanlar var, en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar nasıl güçlü durup savaşacaklar hayatta kalmak için? Ya yardımlarınızla ayakta duracaklar, ya da onları görmezden gelen topluma düşman olacak, intikam için fırsat kollayacaklar. Ve sonra hızla artan suç oranlarına bakarak bizler de bu insanlara neler oluyor diyeceğiz. Acımadığımız çocuklar gün gelip de elimizdeki parayı kaptırmamak için direndiğimizde bize hiç acımayacak. 

     Yoksulluğu görmezden geldiğinizde, sadece kendi hayatlarınıza konsantre olduğunuzda daha huzurlu mutlu yaşayabileceğinizi zannetmeyin. Hiçbirimiz bu toplumdan bağımsız bireyler değiliz, güvenlikli siteler, kilitler, kasalar bir yere kadar koruyacak bizleri, toplumu bütün parçalarıyla kalkındırmak değil, kendimizi kalkındırmak olursa amacımız birgün yüzüne bakmaya bile tenezzül etmediklerimize yalvarırken bulacağız kendimizi. Bir ekmeğe muhtaç evinde yakacağı olmadığı için üşüyerek ders çalışan çocukla sizin çocuğunuz tabiki eşit olmayacaktı değil mi? Allah ikisini de bu dünyada iyi işler yapsın, yalnız Allah'a kulluk etsin diye gönderdi. İmtihanları farklı olabilir, öğrenmeleri gereken farklılıkları ve birbirleriyle adaletsiz şekilde yarışmaları değildir! Öğrenmeleri gereken birbirlerine Allah rızası için yardım etmektir. Biz anne baba veya öğretmenleri olarak çocuklarımıza bunu öğretebiliyor muyuz? Yoksa sınıf farkından çok memnun bir şekilde ayrım yapmayı mı öğretiyoruz? Ayrıştırmak demek düşmanlaştırmak demektir yapmayalım, bir olduğumuzu unutmayalım. Allah'ın verdikleriyle kibirlenmek ne demek? Kimden alıp kime vereceğini, kimin neyi hakettiğini en iyi O bilir, biz kısıtlı bilgimizle ahkam kesmeyelim.


    Bahanelerimiz var, açgözlü olduğumuzu başkasının zaruri bir ihtiyacını karşılamaktansa hiç de ihtiyacımız olmayan saçma sapan şeyler almayı tercih ettiğimizi itiraf edecek cesaretimiz yok. Yok çünkü biz daha bu dünyada ne için bulunduğumuzdan bihaber yaşıyoruz, tüketmek için zevk almak için yaşadığımızı düşünüyoruz ama gerçek bu değil. Kuran'da insanlara devamlı verilen öğütlerden biri yoksullara yetimlere yolda kalmışlara yardım etmek. Sizce Allah'ın bizim yardımımıza ihtiyacı mı var birinin elinden tutmak için? Hayır, O, kimin daha güzel davranacağını; kimin dünya malını değil Allah'ın rızasını kazanmayı ümit ettiğini görmekte ve bilmektedir. O yüzden yardım edecek gücümüz olduğu halde, Allah versin demek ne demek tekrardan düşünelim. Bize nimet veren de bir başkası değil iyi hatırlayalım, yardıma vesile olmak yoksulu sevindirmek dururken malı biriktirip durmayalım. Bu dünyada kaç saatimiz ve kaç günümüz kaldı belli değilken, ahiret yaşamı giderek yaklaşmakta hatırda tutalım.
     Pek çok yardım kuruluşu olmakla birlikte, ihtiyaç sahibi ailelerin, çocukların sesini duyurabildiği bir sayfanın linkini de veriyorum yazımda, burdan ulaşabilirsiniz. Çoğu insan en yakınının muhtaçlığına bile gözlerini yumarken, nice güzel yürekli insan hiç tanımadıklarına dahi yardım ediyor. Bizler de tarafımızı seçelim, ayırım günü gelmeden iyilerin tarafına meyledelim yoksa bu dünyaya tekrar dönmek istesek de dönemeyecek ve ancak yaptıklarımızın karşılığını bulacağız. Yazımı Kuran ayetleriyle bitireceğim, yardımlaşmanın önemini daha iyi kavramamız açısından, mealin bulunduğu siteye burdan ulaşabilirsiniz. İnsan suresi 9-12 ayetler; 

''Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız' (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lütfeder.''

b

23 Eylül 2016 Cuma

Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca?

   Bugün ''Neden mutsuzuz?'' veya ''Nerden bulur bu insanlar ben mutsuzken gülünecek şeyleri?'' sorularına cevap aramak için yazmaya karar verdim. Mutluluğun ve mutsuzluğun genellikle dış etkenlerden bağımsız insanın genel olarak hayatı algılayış biçimiyle alakalı olduğuna inanırım. Ayrıca hepimiz yaradılışımız, yaşımız ve hayat tecrübemiz gereği mutluluğu farklı boyutlarda ve farklı alanlarda yaşıyoruz. Seçimlerimiz elbette etkili hayattaki mutluluk katsayımızla ve biz bu seçimlerin bizim için en iyi karar olduğuna -başımıza kötü şeyler gelse bile- inandığımızda; mutluluğu, daha doğrusu huzuru yakalıyoruz. Peki biz daha mutlu olmak için nasıl tepki vereceğiz hayatın akışına ve nasıl doğru seçimler yapacağız?
     Öncelikle hayatın, canlıların, insanların biz olmasak da hayatlarına devam edebileceklerini kabul edelim, biz sadece evrenin küçük bir parçasıyız ve bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz. Ölümü mutsuzluk ve en büyük acı olarak algılamak da bizim kısa hayatlarımızda aşamadığımız problemlerden. Ölüm ötesi yaşama; ahirete inanan insan burada ferahlıyor. Yok olmayacağımızı, yapılan iyi işlerin ziyan olmayacağını bilen insan; yok olup gideceğini düşünen insan kadar hayata karamsar bakmak zorunda değildir. Çünkü burada şartları kötü olsa ve hayatta herşey istediği gibi gitmese dahi onu daha güzel bir hayatın beklediğini ümit etmekte ve bu yönde çalışmaktadır. Bu dünyanın bizim için bir sonu olduğuna inanmak ayrıca dertlerimizin, bizi mutsuz eden şeylerin de bir sonu olduğunu hatırlamaktır. Hatta bu sıkıntıların eğer Allah'ın doğru yolundan çıkmamak adına çekildiyse, birer mükafata dönüşeceğini bilmektir. Kısaca bu dünyadan gelip geçeceğimize ve ahirete iman etmiş bir kişi için dertlere katlanmak daha kolay olacaktır, Allah'ın izniyle.
    İkinci olarak; sahip olduğumuz pek çok şey varken bizim olmayanla uğraşmaktan vazgeçmek zorundayız. Bu vazgeçiş nefsi tarafından yönetilen ve sürekli daha fazlasına ihtiyacı olduğuna inandırılan insan için gerçek huzura giden yolun başlangıcıdır. Çünkü genellikle arzu ve isteklerimiz bizleri kör gözlerle yanlış yollara, pişmanlıklara sürüklemektedir. Bunlardan kurtulmanın yolu elimizdekinin, bize verilenin kıymetini bilmek, başkasının hakkına tecavüz etmekten sakınmaktır. Rızkı veren Allah'tır; dilediğine rızkı artırır, dilediğine daraltır. Bunu sorgulayıp kendimizi mutsuz etmektense elimizden gelenin en iyisini yapmaya gayret edelim. Allah'ın hakettiğimiz şekilde değil de merhametiyle muamele etmesini dileyelim. Çünkü güç ve kudret sahibi biz değiliz, kendimizi yaratan ve ilim öğreten de biz değiliz. Bu sebeple sahip olduğumuz beden, sağlık, kabiliyetler hepsi birer şükretme sebebidir. Hepimiz hayatta bazı eksikliklerle imtihan olacağız, sahip olduklarımıza şükretmek huzurlu ve mutlu bir hayatın anahtarıdır. İbadetler bizim ne kadar acziyet içinde olduğumuzu anlamamıza ve şükrümüzü artırmamıza birer vesiledir. Oruç ibadeti nefsimizle mücadelenin yanında, su ve yemek olmadan geçen birkaç saatin bile insanı ne kadar zorladığını gösterir bize ki; suyu gökten indiren, yiyecekleri yerden çıkaran biz değiliz. Namaz aynı şekilde günün belirli vakitlerinde Allah'ı anmak, başımıza ne gelirse gelsin sabretmek ve O'ndan yardım dilemek için bir nimettir. Tabi pek çoğumuz bu ibadetler için şükretmemiz gerektiğini düşünmemiş olabilir. İbadetleri görev değil de nimet olarak görmek gerektiğini düşünüyorum, çünkü ibadetler bize kendi hayatımızı düzenlemek, başımıza gelen olaylara sabretmek, kötülüklerden uzaklaşmak konusunda yardım eder. Biz ibadetimizle en başta kendimize yardım etmeye başlarız, tabi sonrasında çevresine de faydalı insanlar olup iyi işler yapabiliriz. Kendisine daha sonra da topluma faydalı olan insanın mutlu olma olasılığı, karşılaştığı olaylarla nasıl başa çıkacağını bilmeyen çıkmazda kalan ve sürekli başkalarından yardım bekleyen insandan daha fazla olacaktır.

     Kötü olaylar yaşamak, bazen yalnız kalmak, bazen anlaşılamamak, bazen hastalıklar ölümler mutsuzluk sebebidir evet ama hepsi geçicidir. Şöyle düşünelim; yaz ayları bitti sonbahara girdik, şimdi o mis gibi kokan çiçekler solacak, yapraklar dökülecek ama hangi ağaç yaprakları döküldü deyip hayata küser? Hepsi bir sonraki baharı bekler, sert kışın ardından gelecek güneşi bekler. Bizim de ümitsizliğe değil ümide ihtiyacımız var her zorlukta yıkılmaya değil, imtihanlarımızı sabırla aşıp olgunlaşarak, güzel günler göreceğimize olan inançla yaşamaya ihtiyacımız var. Selamlar, hayırlı cumalar..

12 Eylül 2016 Pazartesi

Bayramlar ve insanlar

     Herşeyden önce günaydın ve hayırlı bayramlar :) Bizler dini konularda veya diğer konularda sürekli tartışmaktan yorulmayan, her konuda illaki kendi fikrimizi kabul ettirmek için çabalayan insanlarız, peki hiç Allah ne diyor bu konuda, kitabımızda ne yazıyor diye düşünüyor muyuz? Çevremde tartışan insanlar bu kesin bilgiyi nereden almışlar merak içindeyim, çünkü tartıştığımız konuların insanları dinden soğuttuğunu ve insanların akın akın gelmesini beklerken Müslüman ailelerde doğanların bile bu yolu seçmediğini acıyla görüyoruz. Kendimize Müslüman diyorsak ağır bir yük altındayız, kendi nefsimize veya atalarımıza geleneklerimize göre değil Kuran'a göre hareket etmeliyiz. Kuran'ı anlamak ve anlatmak için çabalamalıyız. Özünde Allah inancı olan ve ibadetlerle, sosyal hayattaki düzenlemeleriyle insana doğru yolu gösteren Kuran; aynı zamanda bizlere örnek olması açısından geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin başlarından geçenleri de anlatmaktadır. Bizler de onlara benzer günahların pençesinde kıvranmayalım diye doğru yolu işaret etmektedir.
      Bayramlar tartışalım diye değil, birleşelim diye var, kurban kesmeyi felaket olarak gören insanlar var, eğer et yemiyorlarsa, biraz doğal yaşama dikkat etseler Yaradan'ın kurduğu düzene baksalar hergün heran bir canlının diğerine yem olduğunu görecekler, böyle bir dünyada yaşadığımızın bilincine varmak zorundalar. İkincisi eğer et yiyorlarsa bugün hayvana eziyet edenler dışında kesim konusunda hergün yapılandan farklı bir uygulama yapılmayacak; fakat hergün yapılandan farklı olarak durumu daha iyi olanlar, fakirin yetimin de karnını doyuracak Allah rızası için. Hacc suresi 17. ayet der ki ''Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!'' Biz Allah'ın bize verdiği nimetleri farketmek için kurban keseriz, ben böyle anlamaktayım.
     Ayrıca Ramazan bayramları nasıl ki tuttuğumuz oruçla, bir damla suyun bir parça ekmeğin kıymetini anlıyor ve şükrediyorsak, Kurban bayramında da Allah'ın bize faydalanmamız için verdiği hayvanlar için şükrediyoruz, o hayvanları bize boyun eğdiren, bu düzende bizleri güçlü ve akıllı kılan Allah'tır. Allah'ın nimetlerinden ulaşamayanları da faydalandırmayı en önemli noktalardan biri olarak görüyorum. Bayramlar Allah'ın rızasını kazanmak için o kadar güzel bir vesile ki küsseniz barışmak için bir vesile, yardım istemeye çekinen kullara yardım için bir vesile, insanlarla biraraya gelip sohbet etmek kaynaşmak için vesile. Bana kalırsa bayram tatilden ibaret değil, dünya hayatından gözümüzü çevirip de herşeyi bize bağışlayan Allah'a yönelme vakti, insanlar arasındaki kibri sınıflandırmayı dedikoduyu bırakma vakti, biraraya gelme vakti. Sevdiklerinizle nice bayramlar dilerim, vakit Allah'a koşma vakti, O'ndan başka sığınacak ve kaçacak başka kimsemiz yok.


Yaşam ve Ölüm

Doğumu mucizevi bir olay kabul ediyoruz fakat ölüm neden hep kötü şeyler hatırlatır bizlere? Başka bir boyuta geçeceğimize inanan herkes iç...